CLICK HERE FOR THOUSANDS OF FREE BLOGGER TEMPLATES »

24 Eylül 2008 Çarşamba

Elif'in kızı doğduuu

Elif dün sabah itibariyle 40. haftasını tamamalayan Vera Elvin'ine kavuştu. 3.300 gr doğan minik süprizin ve annesinin sağlığı yerinde.
Vera'ya aramıza hoşgeldin derken bu müjdeli haberi siz blogcu dostlarla paylaşmak istedim :)


glitter-graphics.com

23 Eylül 2008 Salı

9,5 aylık Efe Deniz ve son zamanlardaki hallerimiz

Uzun çok uzun zamandır yazmadım,yazamadım yine. Bu sefer sadece uzun uzun yatışlarım engel olmadı yazamama. Tabi ki yatarak yazma özürlü bir insan olduğum için de uzun süredir yazamadım ama aynı zamanda, iş yerimin tatsız bürokratik işlerle beni muattap etmesi, yeni başlayan bakıcımızın “şaibeli” gidişi, bazı ailevi sağlık sorunları gibi tatsız sebepler de ister istemez yazma şevkimi kırdı ve bir türlü geçemedim klavyenin başına. Oysa Efe Deniz ile ilgili o kadar çok şey değişti-gelişti ve o kadar çok fotoğraf birikti ki...
Yazının mutlu sonla bitebilmesi için Efe Deniz ile ilgili haberleri sona saklayayım. Bu arada yazamadığım süre zarfında bizi merak ederek gerek telefonla gerek mail ile durumumuzu soran herkese teşekkür ederiz. İyi ki varsınız :)
Eveettt, nereden başlasam? Sırayla ilerleyip önce 18 Ağustos ücretsiz iznimin bittiği güne dönelim.
Uzun zamandır yatmanın ve işten-güçten uzak kalmanın sıkıntısıyla işe döneceğim gün erkenden uyanıp sanki işbaşı yapabilecekmişim gibi hazırlandım ve servise binerek işyerime vardım. İlk hatayı servise binmekte yaptığımı sonradan farkettim. O kadar çok hoplaya zıplaya bir yolculuk yaptım ki o gün bu gündür Nehir’in ayaklarını resmen rahmimde hissediyorum. İşyerine vardığımda herşey çok güzeldi herkes beni ilgi ve neşeyle karşıladı (müdürüm bile-ki hasta olduğu zaman bile işe gelen,rapor kelimesinin “r”sinden nefret eden müdürümün bu kadar zamandır yok olmama ve yakında yok olacak olmama rağmen beni böylesi güleryüzle karşılaması gerçekten çok ilginçti benim için). Öğlene kadar durumdan haberi olmayan arkadaşların karnıma şaşkın şaşkın bakıp “nasıl yani kaç aylık oldu,hala doğurmadın mı?” ya da “ikizi içerde mi kaldı” gibi tepkilerine maruz kaldım. Öğlen ise rapor için almam gereken vizite kağıdını aldım ve hastaneden 32. Haftaya kadar yatmam geketiğini bildiren raporu alarak işyerine teslim ettim. Ay sonu geldiğinde bizim işyerinde her “uzman kadrodaki” çalışan gibi(bizim işyerinde uzman kadro ve görevli personel diye bir ayırım vardır ve ezilen zavallı görevli personeller raporlu oldukları-doğum izninde oldukları durumlarda maaşlarını SSKdan alırlar) hesabıma baktım ve birşey göremedim. İşyerini aradığımda artık çok uzun süredir işyerinde olmadığımdan “uzman kadro” çalışanı olmaya devam etsem bile işe dönene kadar maaşımı SSK’dan almam gerektiğini söylediler. Gözümde hemen SSK kuyrukları canlandı. Normal koşullarda sorun değil belki ama benim uzun süreli ayakta durmamam gerektiğine göre yoksa Nehir bir SSK kuyruğunda mı dünyaya gelecekti???
Ay sonunda (1Eylül) kendimi SSK da buldum. Ama o da ne? numara veren alette numara kalmamış. Elimde rapor öylece şaşkın şaşkın bakıyorum etrafa. Bir bankoya yanaştım “afedersiniz bir şey soracaktım” dedim. Elimdeki raporu aldı: “bu banko sadece sonu 0 ve 3 ile bitenlere bakıyor,siz 7.bankoya gideceksiniz” dedi. 7. Bankoya baktım, biri gelsede bir kavga çıkartsak diye sinirli sinirli sırasını bekleyen 3 adam, elinde bebeğiyle bir kadın ve bir yaşlı amca. En doğrusu en yüksek mercii ile görüşmek deyip içeri daldım ve müdürün yanına gittim. Rapora baktıktan sonra, hızlı ve kesinlikle anlayamayacağım bir şekilde “ ağustos maaşını bir sonraki ayın son günü, eylül maaşını bir sonraki ayın son günü işverenin düzenleyeceği çalışmamazlık belgesi ve ağustos ayı için düzenleyeceği prim ile alacaksın” dedi. Bakışlarım o kadar boş gelmiş olacak ki, raporumun arkasını çevirdiği gibi söylediklerini kısa madeler halinde yazdı gülegüle anlamına gelen “tamam” cümlesiyle bir sorunu daha çözmüş olmanın verdiği huzurla koltuğuna yaslandı. Çıkmış olduğum merdivenleri tektek ve ağır aksak inerken arkamdan hızlı hızlı inmeye çalışan ve hamile olduğumu anlamayan kişlerin pek çoğunun bana ve sülaleme varan nahoş cümlelerini duymamazlıktan gelip, ben de benzer nahoş cümleleri, acaba şirketim için mi, yoksa sağlık sistemindeki düzensizlikler için mi kursam diye düşünüyordum.
Herşey o kadar da kötü değildi-daha doğrusu ben öyle zannediyordum-. Mesela 20 Ağustos’da Efe Deniz’in yeni ablası artık yanımızdaydı. Annemin yükü biraz olsun hafiflemişti. 9 kiloya yaklaşmakta ve anneanne kucağı bağımlısı olan oğlumuz en sonunda annemin sağ kolunun iflasına sebep olmuştu çok yakın bir tarihte. Lara, oğlumuzu tutarken annem en azından kendine ayıracak kısa molalar bulabilmeye başlamıştı. Önce bakıcı ablamızı nasıl bulduğumuzu anlatayım çünkü bakıcı bulmak başlı başına hikaye-imiş-. Havuzun çok kalabalık olduğu günlerden birinde annem kendine ait şezlonglardan birini çoluk çocuk gelen bir aileyle paylaştı. Bakıcı arayışlarına başlamak üzere olduğumuz bu dönem, bu ailenin yakında 1 seneliğine Amerikaya gideceklerini ve bakıcı ablalarını yanlarında götüremeyeceklerini öğrendik. Aile güvenilir başka bir aileye devretmek istiyordu ablalarını çünkü kız hem çalışkan hem dürüst hem de temiz pak çocuklarla iyi anlaşan bir bakıcıydı. Uzun uzun kızı inceledik, bebekle ilgilenmesine, davranışlarına baktık ve artık biliyorduk ki ağustos ortası gibi başlayacak olan bakıcı ablamızı bulmuştuk. Aile amerikaya gitti Lara bizim yanımıza geldi. Ancak saadetimiz uzun sürmedi. Amerika’ya giden ailenin, dedesi beyin kanaması geçirmişti ve Pazar günü Türkiyeye dönüyorlardı. O hengame arasında çocukla ilgilenemeyecekleri için Larayı bir süreliğine almalarında sorun var mıydı? Biz vicdansız mıyız, böyle bir durumda “hayır” denebilir mi? Tabii ki Lara onların yanında olmalıydı. Hatta Lara tereddüt yaşarken bile biz “bak onların sana ihtiyacı var yanlarında olmalısın” diyorduk. Bu sebeple Çarşamba yanımızda işe başlayan ablamız 4 gün sonra yine eski çalıştığı ailenin yanına döndü. Yaklaşık 1 hafta kadar onlara destek oldu ve 1 hafta sonra yine bizim yanımıza geldi. Ancak geldiğinde yüzüne bir mahsunluk çökmüştü. Nedenini sorduğumuzda eski çalıştığı aile buradayken bizimle çalışmanın ona zor geldiğini söyledi. “Ahh ne vefalı kız” diye düşündüm içimden (salak+saf Başak). Bir yandan da diğer ailenin annesiyle görüşüyorum ne yapacaksınız diye. Amerikaya geri dönmeyeceklerini hem çocukları yuvaya başlayacakları için htiyaçları olmadıklarını hem bizim Lara’ya daha çok ihtiyacımız olduğunu o yüzen geri almayacaklarını söylüyor. İki hafta daha bu durumda idare ediyoruz. Efe Deniz ile araları iyi,yüzü gülmeye hatta bizle birlikte gelecek planları yapmaya başlıyor; doğacak kızımıza tokalar almaya, önümüzdeki yaz Efe Deniz ile havuz kenarında yakalamaca oynama hayalleri kuruyor, bizimle kalmak istediğini, kalbinin bizden yana olduğunu belirtiyor. İçimiz rahat (salak+saf Başak) O hafta izne çıktığı pazar, diğer anne arıyor annemi, gelip görüşmek istiyor benim annemde olduğumdan haberi yok. Beni de karşısında görünce çok şaşırıyor. Lara onu aramış ve geri dönmek istediğini söylemiş-miş, aklı başka bir yerde olan bir kız, çocuğumuza da iyi bakamazmış,aslında o kal derse yine de bizimle kalmasını sağlayabilirmiş ama çocuğumuza faydası olmazmış biz yeni bir bakıcı bulana kadar ama bizimle kalabilirmiş...Kısacası “şaibeli” bir gidiş!!! Annemin yüzündeki ifadeyi görmeniz lazımdı,resmen gözünden ateş çıkıyordu. Efe Deniz bakıcımıza alışmış, herşeyi düzene sokmuşuz hadi tekrar sil baştan ve neredeyse kaybedilen 1 ay süre. “Hemen eşyalarını alsın bir gün bile daha fazla kalmasına gerek yok” dedi. Karşı taraf zorlanırsınız diye ısrar etse de, annem çok net. “ Başağın erken doğum tehlikesi olmasa bu kadar sorun olmaz ama bize çok vakit kaybettirdiniz, birgün daha bizimle geçirmesine gerek yok” diyor. O sırada annemin kızgın-kırgınlığını anlamasamda Lara’nın gidişini takip eden günlerde annemi çok iyi anlıyorum.



Komando dadı filmindeki gibi bir dadı yok mu acep?


Bir yandan annem Efe Deniz ile başa çıkıyor (diş çıkarmak üzere olduğu için çok hırçın bu aralar), bir yandan ajans ajans gezip bakıcı arıyoruz –ki dolaşmam yasak olmasına rağmen başka seçeneğim yok-. Dolaşıp da olumlu sonuç alsak içim yanmayacak. Tecrübeli dediğimiz bakıcılar en az 700-800$ istiyorlar.Hatta daha önce çocuk hemşireliği yapmış ve iki çocuk bakmış olan bir tanesi 1.500 YTL bile istedi. Ve hatta bakıcı ilanları arasında üçüzlerine 3500 YTLye bakacak bakıcı arayan bir ailenin ilanına bile rastladım.Vah ki biz okumuş kesime vah. Tabi ki de çocuk bakmanın, hele ki başkasının çocuğunun sorumluğunu almanın çok zor bir meslek olduğunu kabul ediyorum, ama yıllarca okuyup,kendini geliştirmeye emek vermiş masterını da yamış ve işe başladığında bir bakıcının maaaşını bile karşılayamayacak ücrette çalışan pek çok arkadaşım var. Neyse bu tamamen bambaşka bir yazı konusu olacak kadar kapsamlı bir konu. Dönelim bakıcı arama maceralarımıza. 2 günde yaklaşık 30 kadar kadınla görüştük. 17 ile 55 arası değişen yaşlarda, değişik değişik tiplerde 30 kadın. Bu kadar seçenek arasında mutlaka birini bulmuş olduğumu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünküü çocuğuma-larıma, 40 yaşın üstünde ya da 16-32 dişi altın kaplama ya da upuzun kırmızı ojeleri olan ya da göğüs uçları ve popo çatalını gördüğüm ya da yanımda çocuğum olduğu halde çocuğa bir bakış bile atmayan ya da daha çocuğu görür görmez tükürüklerle öpmeye başlayan birine emanet etmek istemeyince 29 kişi baştan elendi ve geriye 1 seçenek kaldı. Onun çalıştığı ajansla ilgili edindiğim bilgi ise almış oldukları bir maaş komisyonun sadece 3 ay geçerli olduğu ve 3 ay sonra bakıcımız kaçarsa ya da giderse, yeni bir bakıcı için tekrar komisyon vermek zorunda kaldığımız yönündeydi –ki diğer ve güvenilir bir ajans bunu her seferinde komisyon almak için kasti yaptıklarını bile söyledi-.
Sonuç: 2 gün boyunca koca göbeğimle çıktığım merdivenler, baskından kılpayı kurtulduğumuz bir ajans ziyareti ve kafamın içinde dönen “ellerim bomboş” şarkısı. Umarım en kısa sürede hem düzenimizi kurmak, hem Efe Deniz’in alışabilmesi adına yeni bir abla buluruz.
Neyse gelelim yazının mutlu sonuna. Koşuşturmacalar, sıkınılar derken ritüeli bozup Efe Deniz 9 aylık yazısı yazamadım. İşte bu yüzden Efe Deniz 9,5 aylık oluverdi ben yazana kadar :)
En iyisi resimler konuşsun ben detay vereyim.Sanırım böylesi hem daha keyifli olacak hem de özleyenler bol bol resimlerine bakabilecekler. Ne kadar büyüdüğüne siz karar verin.

Önce uzun süredir hayatı bize zindan eden dişlerden bahsedeyim. Yukarda Efe Deniz'in elinde görmüş olduğunuz topun yarısı bu bücürün kendisi tarafından afiyetle yenmiştir. Dişleri o kadar kaşınıyor ki eline ne geçirse hemen kemirmeye başlıyor. Yaklaşık 1,5 aydır beklememize ve belirtileri olmasına rağmen şu üst dişler bir türlü gelemedi. Bu da azgınlık,huysuzluk,bizleri ısırmaya varana dek sonuçlar doğuruyor.



Alttaki iki minik diş ise herşeye yetiyor. Yukarda gördüğünüz üzere meyveleri ve iri yiyecekleri kendi tutarak yemek istiyor. Püre kıvamındaki mamaları artık iyice reddediyor. Biz ne yersek aynısından ve biz nasıl yersek aynı şekilde yemek istiyor. Bu sebeple plastik ya da bebek kaşıklarıyla yemek yedirmek iyice zorlaştı. Masada ne varsa köfte, makarna, çorba aynılarından yemek istiyor ve kendi için özel hazırlanmış yemekleri yemeyi reddediyor. Ramazanın favori yiyeceği güllaç oldu mesela...
Tutunarak ayağa kalkması atikleşti. Ve artık ellerini bırakıp gövdesi dayalıyken rahatlıkla ayakta durup sıralıyabiliyor. Biz emeklemeden yürüyecek herhalde diyorduk ki,bizi şaşırttı ve emeklemeye başladı bakınız aşağıdaki emekleme pozisyonları;





İlk başlarda oda içinde başlayan ufak ufak emekleme girişimleri gün geçtikçe ilerledi ve bir anda emekleme pozisyonuna geçmesi ile gözden kaybolması bir olmaya başlayan bir sürece doğru ilerledi.







kaybolduğunda ise artık bakacağımız noktaları biliyoruz :)









Yine 9. aya girmemize yakın bir dönemdir giyinme-soyunma, alt değiştirme bir savaş haline geldi. Kıyafetlerde bir şekilde öpücük..vs ile kandırıp galip biz olabilsek de ayakkabı konusunda hiç şansımız olmuyor...



































9.aya giriş oyunları,oyun oynamayı keşfediş ve sosyalleşme açısından da çok önemli bir dönem oldu. Artık kendi kendine oyun oynadığı süreler uzadı. Bununla beraber parktan birşey anlamayacağını düşünürken bir de ne göreyim bizimki neredeyse 2 saat boyunca parkta inanılmaz keyifli zaman geçirdi.























Parktaki oyuncaklar kadar etraftaki çocuklar da bir o kadar ilgisini çekti. Biz de fırsat buldukça Uras'la görüşmelerini sağlamaya çalışıyoruz. Hatta belki yakında Yasemin'in bir arkadaşının oğlunun da katılımıyla 3 kişilik bir oyun grubu kurma planlarımız bile var. Anadolu yakasında oturup 9-15 ay arasındaki bebekleri de bekleriz :)





























Urasla 1 ay farkları olduğundan yakında daha iyi anlaşacaklar diye düşünüyoruz. İlk arkadaşı diyebileceğimiz "Ece" ise ekimde 2 yaşında olacağından bizimki ona pek arkadaşlık edemiyor. Ama Ece öyle tatlı bir kız ki gelip Efe Deniz'i "cici" diyerek sevmesi görülmeye değerdi :)

Benim oğlumla iletişimime gelince hala akşamdan akşama görüşüyoruz ama galiba benim annesi olduğumu ya da bir yakını olduğumu yavaş yavaş anlamaya başladı. En azından artık kırk yılda bir de olsa benim arkamdan da gitmeyeyim diye tepki verebiliyor. Beraber çekilmiş nadir pozlarımızdan biri aşağıda...






Hep Efe Deniz, hep Efe Deniz, Nehir'den ne haber diyorsanız. Kızımız 1500 gr'ma ulaştı (lütfen tak tak tak maaşallah diyiniz). 30. haftaya sorunsuz girdik. Kız bebeklerin ciğerleri daha çabuk gelişiyormuş o yüzden önmüzdeki 5 haftayı da atlatırsak biraz rahatlayacağız. Bu arada kızımız Efe Deniz'den bile hareketli. Karnım bir sağa bir sola oynayıp duruyor sürekli :) Tek üzüldüğüm nokta, hala kızımıza ait bir çöp dahi almış değiliz. Bizimkiler "hele bir 32.hafta bitsin de" deyip duruyorlar. Neyse 32ye az kaldı. Bu sefer hiç hamile halinin resmi yok diyen akrabalarımız için 3ümüzün birarada çekilmiş (yine nadir) pozlarından birini ekliyorum.


Bundan sonra daha sık yazabilmeyi umuyorum. Yazma şevki veren güzel yorumlarınızı bekliyorum...


glitter-graphics.co